Cherreads

Chapter 88 - 5

"Şimdi," dedi eğitmen, "bilmediklerine geliyoruz."

 

Bir anda tüm hava değişti. Shen'in zihni bir noktaya kilitlendi ve kalbinin ritmi hafifçe değişti. Eğitmen, şimdi onun bildiği şeylerden çok daha ötesine geçiyordu.

 

Shen'in nefesi yavaşladı. Bundan sonraki kısım, bildiklerinin ötesine geçecekti.

Penetalia, iki elini havaya kaldırarak yavaşça bir hareket yaptı. Önce ellerini ileri doğru uzattı, ardından hafifçe geriye doğru çekti. Ama geri çekerken hareketini bırakmadı; sanki elleri arasında görünmez bir bağ oluşmuş gibi bir enerji akışı başladı. Shen, havadaki titreşimi hissetti. Kadının elleri arasındaki boşluk, önce hafifçe dalgalandı, ardından belirginleşmeye başladı.

 

Tam o anda, Penetalia'nın saçları bir anlığına parıltılara dönüşerek ışık saçtı. Sanki her bir tel, minik birer yıldızmış gibi anlık bir ışık seli oluşturdu. Shen'in nefesi kesildi. Gözlerini eğitmeninden alamıyordu. Bilinçli olarak bakmıyordu belki ama sanki varlığı bir mıknatıs gibi onu kendine çekiyordu. Gözleri, kontrolsüz bir şekilde kadının ışıldayan siluetine kilitlenmişti. Gözlerini kaçırmak istedi ama başaramadı.

 

O anda, büyükçe bir kitap önlerinde belirdi. Kitap, ağır bir nesne gibi değil, daha çok bir varlık gibi orada duruyordu. Shen, hala Penetalia'ya bakıyordu ama eğitmen başını çevirip ona doğrudan baktığında, bir an için utanmış gibi gözlerini kaçırdı. Bakışlarını hızla kitaba yöneltti, sanki zaten kitaba bakıyormuş gibi yaparak dikkatini toparlamaya çalıştı.

 

Penetalia, Shen'in hareketini fark etmişti ama bir şey söylemedi. Hafifçe başını eğerek konuşmaya başladı.

 

"Bu oda," dedi, sesi artık daha ağır ve netti, "senin hayatın olacak."

 

Shen, tekrar etrafına baktı. Burası, şimdiye kadar olduğu hiçbir yere benzemiyordu. Evrenin derinliklerinde asılı kalan bu odada, zamanın ve mekanın sınırlarını hissetmek zordu. Gezegenler, ışıklar, semboller… Ve şimdi, önündeki kitap…

 

"Burada yatıp kalkacak ve eğitimini tamamlayacaksın," diye devam etti Penetalia.

 

O konuşurken, eliyle zarif bir hareket yaptı. Shen, bir şeylerin değiştiğini hissetti. Odanın içine, yavaş yavaş beliren çeşitli nesneler dolmaya başladı. Bunlar sıradan eşyalar değildi; bazıları Shen'in bildiği temel yaşam destek üniteleri gibi görünüyordu, bazıları ise tamamen yabancıydı. Yüzen küreler, değişen formlar, holografik paneller… Penetalia, her seferinde bir hareket yaparak odaya yeni bir nesne eklerken konuşmaya devam etti.

 

Önündeki kitabı işaret etti. "Bu kitap," dedi, "bildiğin bir kitap değil."

 

Shen kaşlarını çattı. Kitap gerçekten de sıradan bir şey gibi görünmüyordu. Cildi sanki yaşayan bir materyalden yapılmış gibiydi, yüzeyinde hareket eden şekiller vardı, bazen yazıya dönüşüyor, bazen sembollere evriliyordu.

 

"Öyle elinle açıp kontrol edemezsin," diye ekledi eğitmen.

 

Shen, hafifçe başını yana eğerek sordu: "Peki nasıl çalışıyor?"

 

Penetalia, kitabı kendine çevirdi. Gözüyle hafifçe bir hareket yaptı ve büyülü bir söz mırıldandı. Shen, kelimelerin ne olduğunu anlayamasa da sesin kendisinin bir ritmi vardı—sanki sözcükler, evrenin kendisiyle rezonansa giren bir titreşim taşıyordu.

 

Tam o anda, kitabın bir sayfası kendi kendine açıldı. Ancak normal bir kitap gibi değil… Shen'in dünyasında bildiği dev ekran televizyonlar gibi açıldı. Ama bu, sadece bir görüntü sunmuyordu. Sayfa, havada genişleyerek içinde görseller, semboller ve enerji akışları olan büyük bir holografik pencereye dönüştü.

 

Bir anda, Shen'in zihniyle bir bağ kurduğunu hissetti.

 

Bu sadece bir teori kitabı değildi. Bu kitap, bilgiyi doğrudan zihne akan bir formda sunuyordu. Shen'in gözleri önünde, elementler ve onların özleri hakkında görsel bilgiler, enerjisel akışlar ve kavramsal açıklamalar belirmeye başladı.

 

Penetalia, kitabın genişleyen sayfasına bakarak konuştu:

 

"Burada, yalnızca teorik bilgiler olmayacak. Bu bilgilerin bağları da olacak."

 

Shen, dikkatle görüntüleri izlerken, Penetalia devam etti.

 

"Biz, elementleri ve onlardan gelen güçleri doğrudan kullanmayız."

 

Shen, gözlerini eğitmene çevirdi. "Öyleyse neden öğreniyoruz?"

 

Kadın, yüzünde hafif bir gülümsemeyle Shen'e baktı.

 

"Çünkü teorik bilgimizle onları her zaman kullanmaya hazır olmalıyız. Elementleri anlamak, onlarla bir bağ kurmak demektir. Göğü, yeri ve göksel sınırlarla onun arasındaki her şeyi bilmek, elementlerin yolundan geçer."

 

Shen, bu sözleri düşünürken, kitabın içindeki görseller yavaşça değişmeye başladı. Ateşin doğuşu, suyun hareketi, toprağın derinliği ve havanın akışı hakkında bilgiler sayfanın üzerinde beliriyor, her biri Shen'in zihnine akan bir bilgi dalgası gibi hissediliyordu.

 

İçinde, artık farklı bir şeylerin başladığını hissediyordu. Bu ders, önceki öğrendiği hiçbir şeye benzemeyecekti.

Zamanın nasıl aktığını fark etmek her geçen gün biraz daha zorlaşıyordu. Shen, içinde bulunduğu bu yeni gerçeklikte saatlerin, günlerin hatta yılların nasıl geçtiğini artık ölçemiyordu. Başlangıçta, doğup büyüdüğü dünyadaki alışkanlıklarını korumaya çalışsa da zamanla bu çabası sonuçsuz kaldı; geceyle gündüz arasında bildiği anlamda bir döngü yoktu, dijital ya da mekanik hiçbir saat kullanmıyordu ve Penetalia da "hafta" ya da "ay" gibi kavramlara hiç değinmiyordu. Buna rağmen Shen, her geçen "devre"de – ki kendi içinde bu kavrama bu adı vermeye başlamıştı – yeni şeyler öğreniyor, yeni deneyimler yaşıyor ve en önemlisi, kendi varlığının hiç bilmediği katmanlarıyla tanışıyordu.

 

İlk zamanlar, Penetalia'nın öğrettikleri Shen'e muazzam derecede karışık gelmişti. Dört temel elementle başlayıp, ışık ve karanlık gibi daha soyut kavramlara geçtiklerinde, Shen "nasıl ilerleyeceğim" diye düşünmeden edememişti. Ancak dersler, kitaplar ve uygulamalar öyle bir bütünlük içindeydi ki, bilgiler birbiri ardına anlam kazanmaya başladı. Sadece teorik eğitim almıyor, aynı zamanda pratikte de elementlerin doğasını zihniyle, bedeniyle ve hatta ruhuyla deneyimliyordu. Bu süreçte, oda dediği ancak gerçekte boyutlar arası bir eğitim sahası gibi işleyen mekân da onunla birlikte değişiyor, dönüşüyor, farklı formlar alıyordu.

 

Zaman kavramı yitip gittikçe, Shen kendini farklı döngülere göre tanımlamaya başladı. İlk döngüde, ateşin ve toprağın arasındaki bağı keşfetmişti. Lav denilen maddenin, aslında ateş ve toprağın bir araya gelmesinden oluşan patlayıcı ama bir o kadar da bereketli bir güç olduğunu daha derinlemesine anlamıştı. O vakitler, kendi bedeninin sınırlarını da zorluyordu. Penetalia ona, lavın akışını sadece gözle izlemesini değil, ruhuyla hissederek "dokunmasını" öğretmişti. Shen'in elleri, gerçekte ateş ya da lavla fiziksel bir temasta bulunmamasına rağmen, sanki tenine bir sıcaklık akışı yansıyordu. Zihnini bu akışa uyumlamayı başardığında, lavın oluşturduğu yıkımın, yeniden doğuşu da beraberinde getirdiğini görmüştü. İçinde beliren bu kavrayış, tam olarak onu tanımlayamadığı bir neşe ve huşuyla doldurmuştu.

 

İkinci döngüde, su ve havayla iç içe geçmişti. Bu kez de buzun, fırtınanın ve sise benzer oluşumların nasıl meydana geldiğini, onlara hükmetmenin ne anlama geldiğini anlamaya çalıştı. Shen, fırtına esnasında oluşan elektrik yüklü bulutlarla zihnini senkronize edebileceğini hiç düşünmezdi. Ama Penetalia'nın yönlendirmeleriyle bu hale gelmek hem ürkütücü hem de olağanüstüydü. Zihin gücünü hava akımlarına bağladığında, sanki gök gürültüleriyle konuşuyor, şimşeklerin parıltılarında yankılanan sesi duyabiliyordu. Buz elementine odaklandığında, soğukla ilgili bildiği tüm tanımlar yetersiz kalıyordu. Buz, sadece donmuş su değil, aynı zamanda zamanı bile durdurabilen bir metafor olarak karşısına çıkıyordu. Bu derinliğe indikçe, buzun bir kristal hafızası olduğunu, suyun geçmişini barındırdığını ve aslında evrenin başlangıcına dair ipuçlarını içerebileceğini öğrenmesi, Shen'i neredeyse büyülüyordu.

 

Döngüler bu şekilde aktıkça, Shen'in içindeki bilgi ve anlayış da katman katman artıyordu. Her yeni döngüde, yüzlerce farklı elementin, alt elementin, melez formun varlığından haberdar olmaya başladı. Bunların her biri, evrenin bambaşka bir köşesinde, bambaşka bir işlevle var olabilen güçlerdi. Örneğin, kumsal gezegenlerdeki hareketli kristal kumlar veya derin uzaydaki karanlık madde türbülansı gibi Shen'in daha önce adını bile duymadığı fenomenler, Penetalia'nın yönlendirmeleriyle birer birer önünde açılıyor ve Shen hepsini özümsedikçe kendini apayrı bir bütünlüğün parçası olarak hissediyordu.

 

Penetalia, Shen'in gelişiminden memnundu. Her ne kadar sözlü olarak sık sık "iyi gidiyorsun" demese de, Shen eğitmeninin bakışlarından ve zaman zaman yüzünde beliren ince tebessümden, onun ilerlemesini onayladığını anlayabiliyordu. Zamanı unutan Shen, artık kendine ait eski dünya kavramlarını da büyük ölçüde geride bırakmıştı. Haftalar, aylar, yıllar… Bu gibi ölçüler anlamsızlaşmıştı. Burada, her şey iç devrelerle ve enerji akışlarının tamamlanma süresiyle ölçülüyordu.

 

Bir döngü bittiğinde, Shen hem zihinsel hem de ruhsal olarak yorgun düşüyor, Penetalia'nın belirli aralıklarla oluşturduğu dinlenme seanslarına çekiliyordu. Bu seanslar da bambaşka bir deneyimdi: Bazen zihnini tamamen kapatıp, herhangi bir varlık ya da enerji hissetmeden "boşlukta" durması gerekiyordu. İlk seanslarda bu ona çok zor gelmişti. Çünkü boşluk, insanın tüm benliğini sarar ve kendini kaybedeceğine dair bir korku uyandırır. Ne var ki Penetalia, Shen'i sabırla yönlendirerek, boşluğun aslında evrenin temel ritmini fark etme yolu olduğunu gösterdi. Boşluğa teslim olmak, kendini kaybetmek değil, aksine gerçek özüyle karşı karşıya gelmekti.

 

Zaman ilerledikçe – ya da Shen öyle varsaydıkça – Penetalia, daha karmaşık eğitim yöntemleri sunmaya başladı. Bilinmeyen elementler, sadece fiziksel ya da kimyasal türden değildi. Shen, "düş elementleri" olarak tanımlanabilecek türlerle tanıştı: Rüya, illüzyon, yansıma, gölge yankısı gibi kavramlar, ilk başta zihnini zorluyordu. Penetalia ona, insan zihninin rüyalarda ya da düşüncelerde yarattığı evrenlerin de birer gerçeklik yansıması olduğunu söyledi. Düşlerin içinde var olan sembollerin, başka bir boyutun yansıması olarak "düş elementlerinin" oluşumuna katkı sağladığını öğrendi. Shen, rüyaların yalnızca zihinsel bir süreç olmadığını, evrenin kolektif hafızasında kaybolan ya da yer edinen bir tür "enerjisel ağ" olduğunu keşfetti.

 

Bir diğer zorlu aşama ise "arındırılmış karanlık" olarak nitelendirilen bir elementti. Shen, ilk kez bu kadar zorlayıcı bir enerjiyle yüz yüze geliyordu. Normalde karanlık, bilinmeyenle eşdeğer görülür ve çoğu zaman korkuyla anılır. Fakat Penetalia, karanlığın da aydınlık kadar saf olabileceğini, hatta içindeki "arındırılmış" haliyle mutlak dengeyi temsil ettiğini belirtti. Bu, Shen'in kavramakta epey zorlandığı bir konuydu. Karanlık, kötülüğü ya da boşluğu getirmek zorunda değildi; tıpkı ışığın her zaman iyilik anlamına gelmediği gibi. Böylece Shen, dualitenin ötesinde, ışığın ve karanlığın sürekli iç içe geçen bir devinimde olduğunu ve aslında ikisinin de varoluşun birer parçası olarak eşdeğer olduğunu iyiden iyiye anlamaya başladı.

 

Penetalia'nın gözlemlediği bir diğer noktaysa Shen'in her döngü sonunda "daha bilgin" bir hale gelmesiydi. Artık Shen, yalnızca elementleri anlıyor olmakla kalmıyor, bunların evrendeki etkileşimlerini de öngörebilir hale geliyordu. Örneğin, yüksek ısıdaki bir gezegen atmosferine su elementinin nasıl nüfuz edebileceğini, buharın nasıl türbülanslar yaratabileceğini ve nihayetinde toprağın nasıl çamura dönüşüp yeni yaşam formlarına zemin hazırlayabileceğini çözebiliyordu. Penetalia, bu doğal süreçleri anlamanın, bir element ustası olmaktan çok daha üstün bir erdem olduğunu söyleyerek, Shen'i sık sık övmeden de geçmiyordu. Zira Shen'in hedefi, yalnızca güç elde etmek değil, evrenle bütünleşebilmekti. Bu noktada, asıl mesele gücün kendisi değil, bu gücü hangi bilinçle ve ne şekilde kullanacağındı.

 

Bazen Shen, uzun aralardan sonra eski hayatını düşünmeden edemiyordu. Dünya'daki arkadaşları, ailesi, gündelik rutinleri… Tüm bunların sanki başka bir yaşamda kalmış hatıralar gibi uzakta olduğunu hissediyordu. Kendine, "ne kadar zaman geçti" diye sorduğunda, bu soruya cevap verebilecek bir ölçü birimi bulamadığını fark ediyordu. Burada, anılar bile farklı bir form alıyordu. Zihninde beliren dünyevi sahneler, bir sis perdesinin içindeki renkli resimler gibi solgun kalıyordu. Penetalia bu durumun normal olduğunu, farklı boyutlarda ve farklı enerji döngülerinde yaşamanın eski zaman algısını zayıflatacağını söylemişti. "Sen artan bilinçle birlikte, artık kendini çoklu gerçekliklerde konumlandırabiliyorsun," diyerek Shen'i rahatlatmaya çalışmıştı.

 

Bir döngü içerisinde, Shen'in ateş elementine odaklanırken yaşadığı bir sıçrama, Penetalia'yı bile şaşırtmıştı. Shen, ateşin yıkıcı yönü kadar saf enerjiyi dönüştürme potansiyeline de konsantre olmuş, elleriyle hiçbir fiziksel aleti yokken havada titreşen kıvılcımlardan minyatür alev topları yaratabilmişti. Aslında Shen, tam olarak neler yaptığının bilincinde değildi; ruhunu ateşle senkronize ederken ortaya çıkan o enerji, bir anlığına gerçeğe dönüşmüştü. Penetalia, bunun sadece basit bir "büyü" gösterisi olmadığını, Shen'in evrenin temel yasalarından birini özümseyerek o an için maddenin ve enerjinin en saf haline dokunduğunu anlattı. Bu olay, Shen'e büyük bir güç patlaması yaşatsa da, hemen ardından yoğun bir bitkinlik de getiriyordu. Penetalia'nın uyarılarına göre bu tip ilerlemeler, bir ustanın rehberliği olmadan yapılırsa ruhsal yapıda kalıcı yarılmalara neden olabilirdi. Bu sebeple Penetalia, Shen'e sıklıkla "denge"yi hatırlatıyordu.

 

Shen'in zamanla geliştirdiği bir başka yetenek de sezgisel algı oldu. Dört ya da beş elementin ötesinde, evrendeki sayısız enerjiyi hissedebilmek, onları sınıflandırıp etkileşimde bulunabilmek ayrı bir beceriydi. Gördüğü eğitim sayesinde, bir mekâna girdiğinde oranın enerjisini, geçmişini hatta olası gelecek yansımalarını sezgisel olarak kavrayabiliyordu. Bu, her ne kadar etkileyici olsa da, bazen bunaltıcı da oluyordu. Bir ortamın yaşadığı acıları, sevinçleri, öfkeleri ya da korkuları adeta sırtında taşımak zorunda kalıyordu. Penetalia'nın rehberliğinde, "katmanlı algı" denilen bir teknik öğrenmeye başladı. Bu teknik, Shen'in aynı anda birden fazla katmanla bağlantı kurmasını ve her birini ayrı bir filtreyle değerlendirmesini sağlıyordu. Böylelikle, örneğin bir tapınağa girdiğinde orada yüzyıllar öncesinden kalan anıları hissedip aynı zamanda şimdiki zamanın enerjisini de ayrı bir kanaldan algılayabiliyordu. Bu, onun evrenle kurduğu bağı daha da güçlendirdi.

 

Zaman mefhumunu bütünüyle kaybeden Shen, artık kendini sayısız öğretiyle kuşatılmış bir yolcudan çok, evrenin bir parçası olarak görmeye başlamıştı. Kendini, neredeyse bir gezgin gibi hissediyordu: Her yeni element ya da enerji formu, sanki daha önce hiç ayak basmadığı bir diyara gidip orayı öğrenmesi gibiydi. Penetalia, onun bu algısını destekliyor ve "her element, bir diyardır" diyerek Shen'i cesaretlendiriyordu. Bu diyarların kapılarını öğrenmek, içerideki halkı ve kültürü (yani elementin çeşitli tezahürlerini) tanımak ve sonunda oradan kendine bir parça edinmek, Shen'in esas yolculuğuydu.

 

Penetalia'nın dersleri ve yönlendirmeleri, daha önce Shen'in tanık olmadığı seviyelere ulaşınca, Shen kendini gerçekten de yeni bir kimlik edinmiş gibi hissetmeye başladı. Yalnızca bilgelik değil, aynı zamanda ruhsal derinlik ve içsel barış da elde ediyordu. Elbette bu yol kolay değildi; Shen pek çok defa zihinsel yıpranma yaşadı, fiziksel olarak yorgun düştü ve ruhsal ikilemlerle yüzleşti. Bilhassa karanlık elementle gerçekleştirdiği bireysel çalışmalarda, kendi içindeki korkularla ve bastırdığı duygularla yüzleşmek zorunda kaldı. Ama her seferinde Penetalia'nın öğrettiği denge ilkeleri sayesinde, zorluğu aşmayı ve kendinde yeni güçler keşfetmeyi başardı.

 

Artık Shen, kendini "öğrenci" olarak değil, daha çok "gezgin" ya da "araştırmacı" olarak tanımlıyordu. Evrenin dört bir yanındaki farklı enerjileri idrak etme hedefi, artık bilgi arayışından öte bir varoluş biçimi haline gelmişti. Zihninde beliren her yeni soruya, Penetalia'nın bilgece yönlendirmesiyle cevap arıyor, bazen cevabı asla bulamayacağını sezse de merakını kaybetmiyordu. Bir yanıyla, belki de hiç bitmeyecek bir yolculuğa adım attığının farkındaydı.

 

Döngüler boyu devam eden bu eğitim sürecinde, Shen'in ilerleyişinin hızlanması Penetalia'yı da memnun ediyordu. Eğitmen sık sık Shen'e, onun "özel bir frekansa" sahip olduğunu söylüyor ve bu frekansın, elementlerle hızlı uyum kurabilmesini sağladığını belirtiyordu. Shen başta bunun sadece bir iltifat olduğunu düşünmüştü ama kendine baktığında, gerçekten de her yeni döngüde derinleşmesi normal bir öğrenciye kıyasla olağanüstü bir hızda ilerliyordu. Bu durum, onun içsel potansiyelini doğruluyor ve Penetalia'nın da beklentilerini haklı çıkarıyordu.

 

Zaman kavramından kopalı belki çok uzun olmuştu ama Shen, geriye dönüp baktığında kendi gelişimini net biçimde hissedebiliyordu. Sadece elementlerle ilgili bilgiler değil, göksel yasalar, diğer boyutlara açılan geçitlerin varlığı, evrenin katmanlı düzlemleri, hatta uzay ve zamanın bükülme prensiplerine dair kavrayışı da pekişmişti. Penetalia'nın "bir sonraki adım" diyerek işaret ettiği aşamalar ise henüz ufukta görünmüyordu. Şimdilik Shen, alt ve üst düzey elementleri özümsemeye, karanlık ve ışığın iki yüzünü anlamaya, düş boyutları ve rüya enerjilerinin inceliklerine hakim olmaya çalışıyordu.

 

Her döngünün sonunda, Shen'in bilinci biraz daha açılıyor, ruhunun katmanları biraz daha genişliyor, enerjisi daha akışkan hale geliyordu. Böylece Penetalia'nın sıkça söylediği gibi, "evrenin nefesi"ni dinleyebilmek daha kolaylaşıyordu. İlk başlarda hiçbir şey anlamadığı bu söz, şimdi Shen için büyük bir gerçeğe dönüşmüştü. Evren nefes alıyor, yaşıyor ve her canlının varlığıyla iletişim kuruyordu. Shen'in yaptığı şey, aslında kendi nefesini evrenin nefesiyle uyumlamaktı.

 

Zamanın un ufak olduğu bu mekânda, Shen artık sadece bir insan değildi; aynı zamanda ateşten, sudan, topraktan, havadan, ışıktan, karanlıktan ve daha sayısız enerjiden yapılmış bir varlığa dönüşüyordu. Bu dönüşümle birlikte, gerçek kimliğinin ne olduğuna dair soruları da artıyordu. Ama Penetalia, her defasında ona sabırlı olmasını öğütlüyor, "Doğru soru aslında 'Neyim?' değil, 'Kim olmak istiyorum?'dur," diyordu. Shen bu sözü uzun süre zihninde taşıdı. Kendisini elementlerin ötesinde, bilginin kaynağında, belki de evrenin bilinmeyen en ücra köşesinde var eden bir yolcu olarak görmeye başlaması, bu derin tavsiyenin bir sonucuydu.

 

Böylece, Shen için zamanın veya dünyevi ölçütlerin artık gerçekten bir önemi kalmadı. Yüzlerce elementle kurduğu bağ, sayısız farklı döngü ve dönem içinde onu bambaşka biri haline getirmişti. Penetalia, onun bu hızlı ilerleyişini her defasında küçük bir onay işareti ya da dudaklarında beliren memnuniyet ifadesiyle karşılıyordu. Şimdilik bu kadarı bile Shen'e yeterliydi. Zira bilginin, gücün ve anlayışın yolunda olduğuna emindi; nereden gelip nereye gittiğini bilmemek, artık onu korkutmuyordu. Çünkü evrenin bir parçası olduğunu biliyordu ve parçası olduğu bu devasa bilinmezlik, onun için korku değil, umut kaynağıydı.

 

Zaman belki de hiç akmıyordu ya da sonsuzluk kadar uzun bir süreçte akıyordu, Shen için pek fark etmez hale gelmişti. Onun yolu, öğrendiği her yeni element, her yeni enerji formu ve her yeni gizemle birlikte devam edecekti. Penetalia'nın dediği gibi, "Bu sadece bir başlangıç." Shen de bunun farkındaydı ve her döngüde daha da derine inmeye, daha fazla keşfetmeye hazırdı. Zira artık biliyordu ki öğrenme, evren kadar uçsuz bucaksız ve onun nefesiyle aynı ritimde akan bir maceraydı.

More Chapters